Logo

Disosiyatif Bozukluk Nedir?

Menü
nedir.top / Konular / Disosiyatif Bozukluk Nedir? Ana Sayfa Sayfa Hakkında Konular İletişim

Disosiyatif Bozukluk Nedir?

Disosiyatif Bozukluk Bayılma, nöbet geçirme, saçını başını yolma, çırpınma, kimlik bozukluğu, saçma sapan konuşma, geçici hafıza kaybı... görmüşüzdür mutlaka bu belirtileri birilerinde. Belki farkında olmadan kendimiz de bu sorunları yaşıyoruzdur, havaya veya dolunaya yorarak geçiştiriyoruz dur.

Toplum içerisinde bazen biri olur; herkes sohbet ederken o kişi sessiz kalır, "Senin fikrin ne bu konuya?" diye sorduğunuzda şaşkın şaşkın bakar, sohbeti dinlememiştir bile. Bir de bakmışsınız bu kişi kendini yere salıverir ve bayılır, sara benzeri nöbet geçirir, çırpınır, kasılır. Büyük bir telaşla burnuna soğan tutulur, eline yüzüne kolonyağı sürülür... Ne oldu bu kişiye, tansiyonu mu yükseldi, karnı mı aç...? Doktor gerekli tüm muayeneleri yapar, fakat hiç bir sorun bulamaz; bir kaç ilaç yazılır ve takibe alınır. Fiziksel hiç bir sorunu olmayan bu kişi neden bayılmıştır, doktor neden birşey bulamaz?

Disosiyatif (Çözülme) Bozukluk:

Disosiyatif bozukluk dünya üzerinde sık görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. Disosiyatifin kelime anlamı çözülmedir. Çeşitli ruhsal sıkıntılar veya travmatik olaylarla bireyde bilinç- bellek- ve kimlik sorunlarının ortaya çıkması anlamına gelir.

Bu hastalarda yapılan bütün tetkik ve incelemelere rağmen, bu belirtilere neden olabilecek bir beyin rahatsızlığı bulunamaz. Çocukluk döneminde yaşanmış travma ile disosiyatif belirtiler arasında belirgin bir ilişki bulunmaktadır.

Disosiyatif Bozukluk Belirtileri:

Bayılma genellikle başka insanlarla beraberken ortaya çıkar; hasta yere yavaş düşer yaralanma görülmez. Etrafta konuşulanları duyabilir ancak cevap veremez ve bayılma genelde uzun sürelidir. Bazı hastalar bu bayılma sonrası yüksek sesle ağlayarak kendine gelir. Kendine gelirken saldırgan davranışlarda bulunma, saçını yüzünü yolma gibi taşkınlık belirtileri görülebilir. Bu nöbetlere konversiyon tipi bayılma veya pseudo epileptik nöbet de denir. Kişi eğer bu bayılma ve sonrasında olanları ve yaptılarını hatırlamıyorsa, bu aynı zamanda disosiyatif (kendinden geçme) nöbet olarak da adlandırılır.

Disosiyatif Bozukluk Nasıl Oluşur?

Disosiyatif bozuklukların kökeninde, çocukluk çağında yaşanmış kötü olaylar yatar. Çocuk kendisinden çok daha güçlü olan ebeveynleri veya büyük kişilerin kötü muameleleri ve olumsuz olaylar karşısında çok güçsüz ve çaresizdir, bu olaylarla baş edebilmek için tek yöntem disosiasyon yani zihinsel olarak durum, ortam ve kendisinden uzaklaşma ve kopmadır. Çocuklukta bu yöntemi öğrenen bireyler yetişkinlik dönemlerinde de bu tarzı sürdürür. Disosiyatif bozukluk, çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir; kişinin başa çıkamadığı travmalar ve diğer sorunlar olduğunda bu duruma verdiği tepki biçimidir.

Disosiyatif bayılma veya kendinden geçme, kişinin olumsuz yoğun duygulardan geçici olarak uzaklaşmasını sağlayan bir korunma düzeneğidir. Kişi bilinçli haldeyken kaldıramayacağı yoğun olumsuz duygulara maruz kaldığında, bilincini kaybetmekte ve bu yoğun ruhsal acıdan geçici olarak kurtulmaktadır. Elektrik tesisatına yüksek voltaj geldiğinde atan "sigorta" misali.

Disosiyatif bozukluk sakin, kibar, insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır diyemeyen insanlarda sık görülür. Buna dayalı olarak disosiyatif bozukluk olan ve çevresi ile sözel iletişim kuramayan ve sıkıntılarını paylaşamayan insanların bu sıkıntılarını bilinç değişikliği ile bir anlamda dile getirdikleri düşünülmektedir. Belirtiler her tür ruhsal baskı yaratan olaya bağlı olarak çıkabilir (yaş, ölüm, tartışma, ekonomik güçlük, ailevi sorunlar...).

Tedavi Nasıl Yapılır, Kendimizi Nasıl Koruruz?

Fiziksel ve ruhsal olarak iyice incelenen ve nörolojik bir hastalık saptanmayan hastalarda psikiyatrik muayene ile disosiyatif bozukluk tanısı konulduktan sonra tedavi başlanır. Kişide beyinle ilişkili yapısal bir hastalık bulunmadığından tedavisi acil değildir ve psikiyatrik tedavilerin de acil servis koşullarında yapılması olanaksızdır. Bu hastaların psikiyatri hekimine, psikiyatrik muayeneye uygun oldukları zaman, yani konuşarak kendilerini anlatabildikleri dönemde tedaviye getirilmeleri uygundur.

Ailenin ve yakın çevrenin bu kişilerle sadece disosiyatif belirtileri varken ilgilenmesi sorunun sürmesine yol açar. Bu nedenle ailenin bu kişiye uygun ve destekleyici bir yaklaşımı genel olarak göstermesi, disosiyatif belirtileri varken özel bir tutum değişikliği göstermemesi yararlı olur.

Tedavide ailenin doktorla işbirliği içinde olmasının, tedavinin başarısı açısından büyük önemi vardır. Üzücü veya sıkıntı verici bir olay sonrası bayılan ve bunun psikolojik kökenli bayılma olduğu doktorlar tarafından onaylanan kişiler aile ortamında bayıldığında onu sakin bir odaya alıp yalnız bırakmak hastaya daha iyi gelecektir. Bu tür hastalara soğan koklatma, soğuk duşa sokma, kolonya ile el ve yüzü ovulması, çevredeki herkesin başına toplanması gibi işlemler uygulamak yardımcı olmak yerine stresini daha da artırmaktan başka işe yaramaz. Kronik ve zor olgularda tedavide iki nokta üzerinde durulur:
  1. Hastada zorlanma yaratan sorunların çözümü.
  2. Sorunlar karşısında disosiyatif tepkisi yerine daha olgun tepkiler geliştirmenin sağlanması.
Bu tedavi bazen yıllarca sürecek ve kişilikte kısmi değişikliği hedefleyen psikoterapilerle olanaklıdır.

Yarasız hiç bir insan yoktur, yaraların acısı da hiç bir zaman geçmez. İki seçeneğimiz vardır; acımız var diye ağlayıp sızlanmak, ya da o acı ile yaşamasını öğrenmek.

Çoğumuz böyle bir duruma düştüğünde kolayına kaçmak ister, kendini salıverir. Çevresinin ona karşı artık daha hoşgörülü olacağını düşünür, sorunların böyle ortadan kalkacağını düşünür. Fakat zamanla çevresinden uzaklaştığının, aile içerisinde sorunların büyüdüğünün, iş hayatındaki sıkıntılarının arttığınn farkında değildir, veya görmek istemez! Farkına varmadan alışkanlık, "huy" haline dönüşür bu rahatsızlığı; kendince normal, doğru olduğunu düşünür, çevresine yük ve sıkıntı olduğunu fark etmez.

Ruhsal bir sorunu olan kişinin ilk yapması gereken şey, "yardım istemek"dir. Yardım istemekten utanmamalı ve o cesareti göstermelidir. Bu önemli adımı attığı andan itibaren iyileşmeye başlamıştır!