Logo

Estetik Bakış Nedir?

Menü
nedir.top / Konular / Estetik Bakış Nedir? Ana Sayfa Sayfa Hakkında Konular İletişim

"Estetik bakış, etikle iç içe olan, etik bakıştan ayrı düşünülemeyecek bakıştır."

Estetik Bakış Nedir?

Estetik Bakış Eski Yunan’dan bu yana biliyoruz ki “bilgi” algıyla başlar. Başka bir deyişle, insan için olanaklı bilginin ilk aşaması, duyularımızdan elde ettiğimiz verilerdir.

Eski Yunanlılar insanın sahip olduğu tüm duyular içerisinde “görme” duyusunun ayrıcalıklı bir yeri, önemi olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre bilginin kökeninde merak duygusu vardı ve merak etme ile görme arasındaki bağ da, diğer duyulara göre çok daha güçlü, sağlam bir bağdı. Öyle ki, bugün “teori” (kuram) olarak bizim de dilimize yerleşen sözcüğün kökeni bile görme duyusu ile ilişkiliydi, çünkü Eski Yunan dilinde “Theoria”nın anlamı görmeyi, seyretmeyi, bakmayı, temaşa etmeyi içeriyordu. Benzer şekilde, Arapça “Nazari”, yani kuramsal (teorik) sözcüğünün kökenine baktığımızda da “Nazar” (bakış)la karşılaşıyoruz. Nazar sözcüğünü deyim olarak kullandığımızda ise (nazar etmek, nazar değmesi gibi) olumsuz da olsa bakışın gücünü, bakıştaki gücü anlatmak istiyoruz.

“Estetik bakış” ın da en genel anlamıyla güzele, güzelliğe ilişkin bir bakış demek olduğunu söyleyebiliriz. Eski Türkçede “güzel”, köz (göz) sözcüğüne el sonekinin eklenmesiyle oluşmuş, “göze hoş görünen” anlamında kullanılan bir sözcüktür ve Anadolu’nun kimi bölgelerinde halen güzel yerine “gözel” denmesinin nedeni de sözcüğün bu ilk kullanımı ve anlamıyla ilişkilidir.

Estetik bakış; güzele, güzelliğe ilişkin bir bakış olarak anlaşıldığında, söz konusu bu bakışın çok geniş, kapsayıcı bir bakış olduğu da hemen fark edilecektir. Estetiği yalnızca felsefenin alanıyla sınırlamanın ve ona “salt güzeli arama” işlevini yüklemenin, estetik bakışı kısıtlayan, daraltan ve hepsinden de önemlisi estetik ile güncel yaşam arasındaki bağı körelten bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Bu nedenledir ki estetiği, yalnızca felsefede ve sanatta varsayılan soyut anlamlar ve soyut yüceliklerle sınırlamak, bu sınırların ötesinde estetiğe, dolayısıyla güzele, güzelliğe söz hakkı bırakmamak demektir. Bu nedenle estetiği tanımlarken, “estetik, insanoğlunun kendi sanatsal eylemleri üzerinde düşünmesidir” gibi genel ve somut bir yaklaşımı çıkış noktası yapmak fakat bunun hemen ardından da insanoğlunun tüm deneyimlerinin sanatsal eylemlerinin konusu olabileceğini benimsemek, estetik ile yaşam arasındaki bağın canlı kalmasını sağlayabilir.

Bu nedenle estetiğe giriş demek, her şeyden önce, sınırları yalnızca felsefeyle ve sanatla çizilen bir ortamda “güzel”in nefes alamayacağını öğrenmek; estetik bakışın, insan yaşamının her alanını kapsayan, kuşatıcı bir bakış olduğunu anlamak demektir.

Estetik bakışın ayırt edici özelliği denetlemeye, sorun çözmeye, yalnızca neden-sonuç ilişkileri kurarak açıklama yapmaya çalışan bir bakış olmamasıdır. Başka bir deyişle, estetik bakış daha özgür bir bakıştır. İnsanın “Nasıl yaşayacağım?” sorusunun yanına “Nasıl güzel yaşayacağım?” sorusunu ekleyen ve asıl bu ikinci soruya bir yanıt arayan bakıştır. Güzel yaşamak, insanın güzel yaşaması yalnızca sanattan, sanat eserlerinden alınan hazla sınırlı değildir. “Güzel yaşamın” içerisine insanın sanattan edindiği estetik hazzın yanı sıra ezmeden ezilmeden, sömürmeden sömürülmeden, hakkın hukukun gözetildiği, insana daha yaraşır bir dünya özlemi girdiği içindir ki, estetik bakış aynı zamanda etikle de iç içe olan bir bakıştır. Başka bir deyişle, “güzel”e ilişkin bakış aynı zamanda yaşama, insana karşı duyarlı bir tavır, bir duruş demektir. Buradaki “güzel” lezzetli bir yemekten ya da bir kır gezmesinden alınan haz değil, gerçekleştirilecek bir çabadır, emek isteyen bir uğraştır. Estetiğe kuram olarak çok şey katan Benedetto Croce (1866-1952)’nin “İyiyi, güzeli ve sevinci olduğu gibi hakikati de yaşamdan uzak ve kopuk bir şey olarak değil, yapmakta olduğunuz ve yapacağınız şeylerde arayın?” derken dile getirdiği düşünce de bu çaba, bu uğraştır.

Estetik bakış, bizi yaşama yoksulluğundan kurtaracak bakıştır. Yoksulluğun tek tanımı parasızlık değildir. Yaşama yoksulluğu; yaşantılarımızın renksiz, çorak, sığ olması demektir. Estetik bakış, bu sığlığı aşmamızı sağlayan; bizi sıradanlığın, kalıplarla görmenin ötesine taşıyan bakıştır. Alıştığımız ya da alıştırıla geldiğimiz görme, duyma, hissetme biçimlerinin dışına çıkarak, bize farklı dünyalar olabileceğini, daha yoğun, daha anlamlı, daha farklı yaşanabileceğini duyuran bakıştır.

İnsan için var olmak yaşamı önce kendimiz, sonra çevremizdeki insanlar ve nihayet tüm bir insanlık için daha anlamlı kılmak ise; estetik bakış ve bu bakışla edinilen bilinç, güzelin, daha güzelin, en güzelin peşinde koşan bakış demektir.

Estetik bakış, güzelin, daha güzelin, en güzelin peşinde koşan bakış demektir.

Burada peşinde koşulan güzel, çirkinin karşıtı olarak kullandığımız, gündelik konuşma dilinde birisini ya da bir şeyi nitelendirmek için kullandığımız sıfat anlamındaki güzel değil, estetiğin alanındaki güzel ya da bir ad olarak güzeldir.

Günlük konuşmalarımızda kullandığımız güzel ya da güzellik sözcükleri genellikle bir alışkanlığı, bir alışagelmişliği de ifade eder. Bu nedenle de bu bağlamda kullanılan güzel, bir önyargı gibi çalışır, gelişime açık olmayan, durağan bir durumu ifade eder. Söz gelimi, pek çok insan için en güzel mantı, annesinin yaptığı mantıdır. Çünkü beğendiğimiz, güzel dediğimiz, tadını sevdiğimiz mantı daha önce yiye yiye alıştığımız yemektir. Benzer şekilde, çok haz duyduğumuz, güzel bulduğumuzu söylemekten hiç bıkmadığımız gün batımı aynı yerde, aynı mevsimde yıllardan beri izlediğimiz, daha sonra da izleyeceğimiz, değişmeyen bir görüntüdür, aşina olduğumuz bir manzaradır.

Gündelik dildeki güzel, bu bağlamda kullanılan güzel yaşamı yoğunlaştırmaz ya da bizde yoğun bir yaşantıya neden olmaz. Yaşamı yoğunlaştıran, bizde farklı ve yoğun yaşantı oluşturan, yaşamı anlamlı kılan güzel ise, sanattan, sanat yapıtlarından elde edilen güzeldir. Tek olan, özgün olan, yeni olan güzeldir, güzelliklerdir. Dolayısıyla kavram olarak güzel denildiğinde anlamamız gereken şey, sanatın alanındaki güzeldir, yani estetiktir. Burada söz konusu edilen güzel (estetik), sıfat değil, ad olarak kullanılır. Ünlü Alman filozofu G. W. F. Hegel (1770 - 1831), sanatın alanındaki güzeli, “sonlu insan yaşamına sığdırılan sonsuzluk” olarak tanımlar. Güzelin, güzelliğin ifadesini en canlı, en güçlü şekilde bulduğu alan sanatın alanıdır.

Kavram olarak güzel, bizde farklı ve yoğun yaşantılar oluşturan, yaşamı daha anlamlı kılan ve bu niteliğiyle yalnızca sanattan, sanat eserlerinden elde edilebilen güzeldir.

Estetiğin konusu doğada ve sanatta güzeli araştırmak, sorgulamaktır. Çağdaş estetik ise sadece insan tarafından yaratılan, arkasında insanın çabası olan ve bu çabanın ürünü olarak ortaya çıkan güzeli konu alır. Doğadaki güzel, ancak sanata yansıdığı, sanatın alanına girdiği ölçüde estetiğin konusu olur. Bir değer yargısı olarak “güzel” ile ilgili her şey çağdaş estetiğin araştırma alanı içine girer.