Logo

Okuryazarlık Nedir?

Menü
nedir.top / Konular / Okuryazarlık Nedir? Ana Sayfa Sayfa Hakkında Konular İletişim

Okuryazarlık Nedir?

Okuryazarlık Okuryazarlık çok önemli bir kavramdır.
Pek çok düşünür “okuryazar olmanın bir insan hakkı olduğunu” savunur. Çünkü kaliteli temel eğitim, öğrencileri ileriki öğrenme deneyimleri için gerekli okuryazarlık becerileri ile donatır. Okuryazar ebeveynlerin sağlıklı çocuklar yetiştirme ve çocuklarını okula gönderme oranı daha yüksektir. Okuryazar insanların diğer eğitim ve iş imkânlarına erişimi daha yüksektir. Toplumun geneline bakıldığında ise okuryazar toplumlar karşılarına çıkan zorluklarla daha iyi mücadele ederler. Nitekim bilgi toplumlarının ortaya çıkışı ile okuryazar olma durumu daha hayati bir önem kazandı.

Okuryazarlık kavramı; ortaya çıkışından günümüze kadar incelendiğinde, kavramın pek çok aşamadan geçerek değişmiş ve gelişmiş olduğu görülür. Okuryazarlık kavramını; sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelerden soyutlayarak düşünmek mümkün değildir. Tarihsel olarak incelendiğinde okuryazarlığın, toplumun değişen bilgi gereksinimini yansıtacak şekilde sürekli genişlediği görülür.

Okuryazarlık tanımı toplumun içinde bulunduğu döneme ve değişen bilgi gereksinimine bağlı olarak sürekli değişmekte, genişlemektedir. Okuryazarlık uzun yıllar boyunca, toplumun kabul ettiği alfabe sistemine göre yazılı bir metinde yer alan harfleri çözümleyebilmek ve yazılı bir metin üretebilmek şeklinde tanımlanmıştır. Ancak 19. yüzyılında yaşanan ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler, okunma, yazma, dinleme/izleme biçimlerimizde ve metin algımızda önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bu bağlamda okuryazarlık kavramı da sürekli gelişmiştir. Okuryazarlık ve okuryazar kavramına yüklenen anlamları ve algıları; alfabeye dayalı okuryazarlık, işlevsel okuryazarlık, eleştirel okuryazarlık, yeni okuryazarlıklar olmak üzere dört başlık altında toplamak mümkündür. Okuryazarlık hareketinde birinci dönem, alfabeye dayalı okuryazarlıktır. Bu yaklaşımda okuryazarlığın alfabe temelinde tanımlanması ve sadece okuma ve yazma eylemlerine odaklanması söz konusudur. İkinci dönem olan işlevsel okuryazarlık; bireylerin günlük hayatın içerisinde katılımcı bireyler olmasına odaklanmaktadır. Üçüncü dönem olan eleştirel okuryazarlık; anlam kurma sürecinde her türlü varsayımdan, kabulden uzak bir biçimde aktif olmayı, yorumlamayı ve yeniden üretmeyi temel almaktadır ve her aşamada sorgulama becerisini geliştirmeyi hedeflemektedir. Dördüncü dönemde ortaya çıkan yeni okuryazarlıklarda ise okuryazarlığın alfabe ve kâğıt temelinden sıyrılması söz konusudur. Başlangıçta yazılı ve basılı ortamlarla sınırlı olan okuryazarlık anlayışı 1990’lı yılların başlarından itibaren görsellerin ve elektronik iletişim araçlarının günlük yaşam içerisinde önemli bir yer edinmesiyle birlikte görsel ve işitsellerin anlamlandırılması, elektronik donanım ve yazılımların kullanımını da kapsayacak şekilde genişlemiştir.

Alfabeye Dayalı Okuryazarlık

19. yüzyılın ortalarına kadar okuryazar kavramı iyi eğitimli insan manasında kullanılmaktaydı. Kavramın uluslararası düzeyde tanımlanması ve günümüzdeki anlamıyla kullanılmaya başlanması 19. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. 1950’li ve 1960’lı yıllarda okuryazarlık kavramının tanımlanmasında birinci dalga olarak ortaya çıkan hareket, alfabeye dayalı okuryazarlık anlayışıdır. Bu yaklaşımda okuryazarlık, alfabe temelinde tanımlar ile sadece okuma ve yazma eylemiyle sınırlıdır. Öğrencilerin okurken harfleri nasıl seslendirdikleri, yazarken ise harfleri nasıl çizdikleri ve birleştirdikleri, okunaklı bir el yazısı yazabilme ve imla kurallarına uyma üzerinde durmaktadır.

Birinci dalga okuryazarlık, alfabeye dayalı okuryazarlık anlayışıdır ve sadece okuma ve yazma eylemiyle sınırlıdır.

İşlevsel Okuryazarlık

1970’li yıllarda okuryazarlık algısında ikinci dalga olarak ortaya çıkan hareket ise işlevsel (fonksiyonel) okuryazarlık hareketidir. Bu yaklaşımda okuryazarlık, bireyleri günlük hayatın içerisinde katılımcı bireyler olmaya doğru yönlendirmede bir araç olarak görülmektedir. İşlevsel okuryazarlık en basit tanımıyla okuma-yazma ve aritmetikle ilgili edinilen bilgi ve becerilerin bireysel, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda kullanılabilme durumudur. İşlevsel okuryazarlıkta ağırlık, okuma-yazma ve aritmetikle ilgili temel bilgi ve becerilerin öğrenilmesi ve bunların günlük yaşamda kullanılmasıdır. Bireyin sahip olduğu okuryazarlık becerileri yardımıyla içinde yaşadığı toplumda mesleki, sosyal, politik ve kültürel alanlarda, etkinliklerde bulunabilmesini hedefler. Bireyin günlük hayattaki resmî ve gayri resmî katılımlarında kendisini ifade edebilmek için bilgi, iletişim, okuma ve yazma faaliyetlerini anlamlı bir şekilde kullanmasını kapsar. İşlevsel okuryazarlığın en genel tanımı şöyle yapılabilir: kişinin ve dolayısıyla da toplumun gelişmesini sağlayan, onun günlük hayatında gerekli olan dinleme, konuşma, okuma, yazma ve aritmetikle ilgili bilgi ve becerilerini hayatının her safhasında (sosyal, kültürel, ekonomik gibi) etkin, yaygın ve fonksiyonel bir biçimde kullanabilmesi faaliyetidir.

İşlevsel okuryazarlık hareketinde okuryazarlık, okuma ve yazma gibi teknik becerileri yine içermekle birlikte bu beceriler sonucunda elde edilen yahut oluşturulan iletilerin işlevsel amaçlar doğrultusunda hayata uygulanmasına yönelmektedir. Örneğin, bir birey harflerin tamamını tanıyabiliyor, seslendirebiliyor; ancak, bir devlet dairesinde işini görebilmek için gerekli basamakları izleyemiyor ve bir dilekçe yazamıyorsa bu kişinin okuryazar olmadığının değil; bu bağlamda işlevsel okuryazar olmadığının söylenmesi mümkündür.

Alfabeye dayalı okuryazarlıktan işlevsel okuryazarlığa geçişin temel nedeni sanayileşme sonrası toplumda iş gücü pazarı ve işverenlerin eğitimli insanlardan beklentilerinin değişmesidir. Yeni iş gücü pazarının ihtiyaç duyduğu insan tipi, sadece okuma ve yazma becerilerine sahip insandan ziyade okuma ve yazma eylemleri sonucunda elde ettiği iletileri anlayan ve ürettiği bilgiyi uygulayabilen insan tipidir. Bu durumun neticesinde de eğitim sistemlerinde, okuryazarlık ve okuryazar kavramlarının çekirdeğinde işlevselliğin ön plana çıktığı köklü değişiklikler meydana gelmiştir.

İkinci dalga okuryazarlık işlevsel (fonksiyonel)okuryazarlık hareketidir ve bireyleri günlük hayatın içerisinde katılımcı bireyler olmaya doğru yönlendirmede bir araç olarak görülmektedir.

Eleştirel Okuryazarlık

Eleştirel okuryazarlığı, okuryazarlık hareketinde üçüncü dalga olarak kabul edebiliriz. 1980’li yıllarda ortaya çıkan bu yaklaşımın temelinde eleştirel kuram (teori) ve eleştirel pedagoji yer almaktadır.

En genel anlamıyla eleştirel pedagoji, mevcut eğitimin sorunlarını tartışan bir eğitim anlayışıdır. Okul kavramının ortaya çıkışı tüketim toplumunun sonucudur. Okul sistemi, insanları eğitelim hayat kaliteleri artsın felsefesinden ziyade endüstri devrimiyle birlikte fabrikalarda çalışacak kadar okuryazar olan ve temel becerilere sahip olan işçilere ihtiyaç duyulduğu için ortaya çıkmıştır. Endüstrileşmeyle birlikte tıpkı kitle üretimi gibi kitle eğitimi başlamıştır. Bugün biz buna eğitim sistemi demekteyiz ve bugün hâlâ eğitim sisteminin temel çıktısı ekonominin ihtiyaç duyduğu bireyi yetiştirmektir. Örneğin; bilgi ekonomisinde bilgiyi yönetebilecek, ağ ekonomisinde ağda var olabilecek bireye ihtiyaç duyulur; öğrenme çıktısı dediğimiz şey, diğer bir ifadeyle okulu bitirdiğinizde sahip olacağınız özellikler de buna göre belirlenir. O bakımdan okullar bireylere mutlu kaliteli bir hayat yerine iyi bir iş vade derler. Dolayısıyla okul ya da eğitim sistemi dediğimiz şey aslında tüketim toplumunun var olabilmesine hizmet eden kurumdur. Apple (1982, 2009) bu anlayış çerçevesinde devlet aygıtının, bugün kendi vatandaşını basit bir tüketici, dünyayı ise kocaman bir süpermarket olarak gördüğünü ifade etmektedir. Benzer şekilde Giroux da (2009) vatandaşlığın giderek piyasalaşmaya tabii olduğunu ve gençlerin de eleştiren özneler olmaktan çok giderek tüketen öznelere dönüştürüldüklerini belirtmektedir. Bu sistem içinde eğitim ise alınıp satılan bir meta hâline getirilmektedir. Mevcut sistemde demokrasinin bile gerçek anlamı göz ardı edilerek, basitçe bir tüketim tercihine dönüştürülmektedir (Apple, 2009). Bu bağlamda eleştirel pedagojinin üzerinde durduğu en önemli konular kapitalizm ve neo-liberal ekonomi politikalarıdır. Bu politikaların eşitsizlik temeline dayandığı ve özellikle de devlet okulları aracılığı ile uyuşmuş beyinler yaratarak kendi geleceklerini sürdürme gayreti içinde oldukları belirtilmektedir (Yılmaz ve Altınkurt, 2011). Eleştirel pedagoji çoğu kez görmezlikten gelinen; “Yaptıklarımızı neden yapıyoruz?”, “Niçin bilinen geleneksel yollarla yapıyoruz?” ve “Bu kimin çıkarına hizmet ediyor?” sorusu etrafında şekillenir; toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve bireyleri özgürleştirmek amacını taşır (Kincheloe, 2004; McLaren, 1998; Freire, 2014, 2016). Eleştirel pedagoglara göre eğitimin amacı demokratik toplum için sosyal dönüşümü sağlamaktır (Bercaw ve Stooksberry, 2004). Eleştirel pedagojide esas ilke; bilgi ve iktidarın her zaman tartışılabilir, hesap sorulabilir ve eleştiriye tabii olgular olarak kabul görmesidir (Giroux, 2007). Bu sorgulama sürecinde yapılması gerekenlerden biri de mevcut düzeni meşrulaştıran araştırmalardan daha çok düzeni sorgulayıcı araştırmalar yapmaktır. Eleştirel pedagojiye göre McLaren’in (2007) de belirttiği gibi okullar eleştirel bilginin üretim alanı olmalıdır. Adına okul denen her kurum öğrencileri sosyal dönüşüm ve eleştirel vatandaşlık temsilcisi olarak yetiştirmelidir. Okullar tüm gruplar için sosyal adaleti tesis etmekten, sömürü, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi her türlü ayrımcılığın sona ermesinden bahseden kolektif hayalleri teşvik etmelidir.

Eleştirel pedagojinin kurucularından olan Freire’ye göre günümüz eğitim sistemini “bankacı eğitim modelinde eğitim” olarak tasvir etmektedir. Bu modelde günümüz eğitim sistemini tasarruf yatırımına, öğrencileri yatırım nesnelerine, öğretmenleri ise yatırımcılara benzetmektedir. Öğretmen iletişim kurmak yerine, tahvilleri çıkarır ve öğrencilerin sabırla aldığı, ezberlediği ve tekrarladığı yatırımları yapar. Bu durum, öğrencilere tanınan hareket alanının, yatırımları kabul ve tasnif edip yığmaktan ibaret olduğu “bankacı” eğitim modelidir. Öğrenciler, kendilerine yüklenen yığma malzemeyi istiflemekle ne kadar meşgul olurlarsa eleştirel bilinçleri de o kadar güdük kalacaktır. Bu modelin temeli konuyu anlamaktan ziyade ezberlemeye dayanır. Bankacı eğitim modelinde, öğretmenin rolü ve görevi sadece bilgi veren bir kaynak şeklindedir. Öğrenci pasif durumdadır, kendisine verilen bilgileri alır ve ezberler. O bilgiyi araştırmaz, yorumlamaz, eleştirmez. Bunun böyle olduğunu araştırma, gerçekleme yoluna gitmez. Bu eğitim sisteminin kendilerine verdiği pasiflikle insanlar, eleştirmez, araştırmaz ve tartışmaz. Birey, öğrenci iken kendine sunulanı doğrudan aldığı için sosyal yaşamında da aynı yola başvurur. İktidarın yani ezenlerin kendine sunduğu olumlu ya da olumsuz her şeyi alır ve kabullenir, ona uymaya çalışır. Bir bakıma bu eğitim modeli ezenlere hizmet eder. Ezilenlerin kendi kabuğundan sıyrılıp, dünyayı gerçeklemelerini, kendi varlığının anlamını çözmelerini engeller. Bu duruma karşı çıkan eleştirel pedagojinin üzerinde durduğu dört temel nokta vardır. Birincisi; eleştirel pedagoji, sadece okullaşma, müfredat ve eğitim politikası sorunlarıyla değil, sosyal adalet ve insanın kapasitesiyle de ilgilenir. İkincisi, eğitimin politika alanında çok derin biçimde kökleştiği inancı üzerine kuruludur. Üçüncüsü, eleştirel pedagoji, insani sorunların hafifletilmesine adanmıştır ki, bu durum, gerçek bir demokratik topluma ulaşma projesinin etik bir parçası olarak görülür. Dördüncüsü ise eleştirel pedagojinin savunucuları, bilhassa sorun yaşayan, yaşamları ayrımcılık ve yoksulluk acısından olumsuz etkilenen grup ve bireylerle ilgilenirler (Kincheloe, 2004; İnal, 2010). Eleştirel pedagojinin öncülerinden Giroux’a göre eğitim sadece bilgi değil, aynı zamanda siyasi bireyler de üretir. Bu nedenle eğitim demokrasinin ilkeleri ile bağdaştırılmalıdır. Demokratik tutum eğitimin odak noktası olmalıdır. Ahlak, eleştirel pedagojinin odak noktası olarak görülmelidir. Eğitimciler, öğrencilere farklı söylemlerin kendilerini nasıl biçimlendirdiğini göstermek üzere etik göndermelerle öğrencileri bilinçlendirmelerdir. Eğitimciler, gerçeği açığa çıkardığını iddia eden her türlü mantık konusunda kuşkucu olmalıdır. Öğrencileri her türlü bilgiyi sorgulamaya ve araştırmaya sevk etmelidir. Diğer bir ifadeyle öğrencilerin eleştirel düşünme becerileri geliştirilmelidir. Eleştirel düşünme, iddialarımızı açık bir biçimde ifade etmemizi, iddialarımızı gerekçelerle desteklememizi ve aynı zamanda iddialarımızın ve bu iddialara yönelik desteklerin, farklı düşüncelere sahip insanların incelemesine açık olmasını gerektirir. Eleştirel düşünme, gerekçeli kararlar vermek demektir (Beyer, 1995).

Bu bağlamda eleştirel okuryazarlık işlevsel okuryazarlığın bir adım ötesine gidip sunulan metinleri olduğu gibi kabul etmek yerine sorgulamak gerektiğine vurgu yapmaktadır. Metin, dil, güç, sosyal gruplar ve sosyal uygulamalar arasındaki ilişkilerin analizini ve eleştirisini içeren bir sürece odaklanır (Dal, 2012). Yalnızca metinler içerisindeki saklı konulara ve ön yargılara dikkat çekmekle kalmaz; aynı zamanda sosyal durumların incelenmesini ve yeniden oluşturulmasını da teşvik eder. Öğrencileri sosyoekonomik durum, ırk, sınıf, cinsiyet gibi konularda toplumsal ortamlarda görülen sorunları, adaletsizlikleri sorgulamak için cesaretlendirir (Coffey, 2008). Eleştirel bir bakış açısı edinmiş öğrenciler farklı türden literatür okuduklarında, TV izlediklerinde, radyo dinlediklerinde, toplumsal ya da evrensel konularla karşılaştıklarında kendilerine sunulan, doğru olmayan bilgileri görebilir. Eleştirel okuryazarlığı kendi değerleri ve görüşleri ile diğer bireylerin değerleri ve görüşlerini değerlendirme aracı olarak kullanabilir. Bunun yanı sıra eleştirel okuryazarlık becerisi kazanmış öğrenciler bu beceriyi, değişim için bir basamak olarak kullanabilir. Yanlışlıkları ve farklılıkları tanıyabildikleri için, kendi görüşlerini ya da başkalarının görüşlerini geliştirme yollarını ararlar.

Bu bağlamda üç temel eleştirel okuryazarlık ilkesi vardır (McLaughlin ve DeVoogd, 2004). İlki; çok yönlü bakış açıları kullanarak metinde yer verilmeyen veya çekinik kalmış olan şeyleri hayal etmek ve düşünmektir. İkincisi; özellikle güç açısından farklılıkları içeren ilişkileri incelemek ve çözümlemedir. Üçüncüsü; toplumsal adalet için harekete geçmek amacıyla okuryazarlık uygulamalarını kullanmaktır. Günümüz eğitim sistemleri sorgulayan bireyler yetiştirmeyi amaçlasalar da eleştirel okuryazarlığın eğitim sistemleri içinde yaygınlaştığını söylemeyiz. Sadece “sunulan bilginin” doğruluğunun sorgulanması eğitim kurumlarında yaygın olarak öğrencilere verilmektedir ancak bunun nedeni toplumsal dinamiklerin sorgulanmasından ziyade bilgi kaynaklarının çok çeşitlenmesi, bilginin kolayca kopyalanabilir olması, gerek geleneksel gerekse yeni medyanın insanları etkileme gücünün üst düzeye çıkmasıyla “sunulan bilginin” doğruluğunun ve kaynağının sorgulanmasının kaçınılmaz hâle gelmiş olmasıdır.

Öte yandan söz konusu okuryazarlık hareketleri evrensel olarak dünyanın her yerinde aynı anda ya da aynı hiyerarşik düzende ortaya çıkmış değillerdir (Tüzel, 2012). Her toplumun bilgi gereksinimi ve yaşam pratikleri doğrultusunda farklı zamanlarda ve farklı boyutlarda ortaya çıkmaktadırlar.

Üçüncü dalga okuryazarlık eleştirel okuryazarlık hareketidir ve bu yaklaşımın temelinde eleştirel kuram (teori) ve eleştirel pedagoji yer almaktadır.

Yeni Okuryazarlıklar

Günümüzde ortaya çıkan okuryazarlık hareketleri; yukarıda bahsedilen okuryazarlık hareketlerinin devamı niteliğinde olsa da okuryazarlığın anlamı çok genişlemiş ve türleri çok çeşitlenmiştir. Bilgi okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, web okuryazarlığı, matematik okuryazarlığı, biyoloji okuryazarlığı, kimya okuryazarlığı, fen okuryazarlığı, sağlık okuryazarlığı, çevre okuryazarlığı, tarih okuryazarlığı, ekonomi okuryazarlığı, müzik okuryazarlığı, biyoteknoloji okuryazarlığı, ölçme değerlendirme okuryazarlığı, imge – simge okuryazarlığı, coğrafya okuryazarlığı, hukuk okuryazarlığı, tarım okuryazarlığı, Eski Çağ okuryazarlığı, anayasa okuryazarlığı, yatırım okuryazarlığı, sinema okuryazarlığı, dans okuryazarlığı, finansal okuryazarlık, bilimsel okuryazarlık, görsel okuryazarlık, duygusal okuryazarlık, istatistiksel okuryazarlık, sayısal okuryazarlık günümüzde okuryazarlıklardan bazılarıdır. Günümüzde ortaya çıkan söz konusu okuryazarlık hareketlerinin tamamı için “yeni okuryazarlıklar” ifadesi kullanılmaktadır.

Yeni okuryazarlık kavramlarının ortaya çıkmasında belirleyici unsur bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerdir.

Yeni okuryazarlıkların ortaya çıkışındaki tetikleyici unsur, 1990’lı yıllardan itibaren gelişimi hız kazanan bilgi ve iletişim teknolojileridir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişme ile okuryazarlık kavramı alfabe ve kâğıt temelinden sıyrılmıştır. Yazılı metin dışında da görselleri kullanarak anlam oluşturma süreci ortaya çıkmıştır. Özellikle 1990’lı yılların başlarından itibaren bilgisayar teknolojilerinin ve elektronik iletişim araçlarının günlük yaşam içerisinde önemli bir yer edinmesiyle birlikte okuryazarlık anlayışı söz konusu araçlarla üretilen gerek görsel, gerek işitsel, gerekse metin tabanlı bilgiyi okuma, yorumlama, anlamlandırma ve üretme boyutunu kapsayacak şekilde genişlemeye başlamıştır. Ayrıca okuryazarlığın anlamı hangi konuya değinildiğine göre de göstermektedir (Williams, 2009). Yeni okuryazarlıklar; hangi konu ile ilgili ise o konuya dair erişim, analiz, üretim, değerlendirme süreçlerini ve bu süreçlerle ilgili becerileri kapsamaktadır. Günümüzde herhangi bir alandaki bilgi; ses, müzik, durağan yahut hareketli görüntü ve etkileşimli öğeler da barındırabilir. Bu nedenle okuryazarlık kavramı sadece yazı boyutundan sıyrılmış söz konusu işitsel ve görsel öğeleri de kapacak şekilde çok boyutlu hâle gelmiştir. Bilgi; metin, ses, görüntü ya da bu ortamların bir arada kullanıldığı çoklu ortamlar aracılığıyla sunulabilir. Bilginin çoklu ortamda sunumu yapabilmek için metin, ses, görüntüyü bir araya getirerek kompozisyon oluşturacak temel kuralları bilmek ve ilgili teknik beceriye sahip olmak gerekir. Yorum becerisi ve yaratıcılık önemli beceriler arasındadır. Yeni okuryazarlıklar, etkileşime açık bir iletişim ortamı sağlar. Yazılı ve basılı ortamlar, etkileşime kapalıdır. Yeni okuryazarlıklarda gerçek zamanlı etkileşim, iletişim önemli bir boyutu oluşturur. Yeni okuryazarlıklar, öğrenme biçimlerimizi değiştirme potansiyeline sahiptir. Bireylerin öğrenme yaşantılarının büyük çoğunluğunun okul dışında gerçekleşmesi potansiyelini içinde taşımaktadır.

Bilgisayar Okuryazarlığı

Bilgisayar kullanabilme beceri, bilgi çağında yaşayan bireylerden beklenen özelliklerden biridir. Bilgi toplumu süreciyle birlikte bilgisayar kullanımı günlük yaşam dinamiklerinden biri hâline gelmiştir. Bu bağlamda kişinin günlük hayatında gerekli olan bilgisayar becerileri bilgisayar okuryazarlığı olarak nitelenmiştir. Teknolojinin gelişimiyle birlikte kapsamı sürekli değişse de en genel tanımıyla bilgisayar okuryazarlığı; bilgi toplumunda yaşayan bir bireyin bu çağda yaşamanın bir gereği olarak başarılı ve etkin olabilmesi için bilgisayarla her ne yapması gerekiyorsa onu bilmesi ve bilgisayarlar hakkında gerekli bilgiye sahip olması demektir. Bilgiyi elde etmede, iletişim kurmada ve sorun çözmede bilgisayarı kullanabilme becerilerini kapsar.

Bilgisayar okuryazarlığı bilgiyi elde etmede, iletişim kurmada ve sorun çözmede bilgisayarı kullanabilme becerilerini kapsar.

Bilgisayar okuryazarlığı; bilgisayardaki dosyaların yönetimi, kelime işlemci yazılımı kullanımı, hesap tabloları yazılımı kullanımı, sunum yazılımlarının kullanımı, veri tabanı yazılımı kullanımı, iletişim yazılımlarının kullanımın kapsar.

Bilgisayar okuryazarı olan bir birey aşağıdaki yeterlilikleri göstermelidir: Bilgisayar teknolojileri kullanımı her meslek dalı için kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu nedenle bilgisayar okuryazarlığı becerileri modern toplum bireyleri için kritik önemi olan beceriler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Teknoloji Okuryazarlığı

Teknoloji kavramı sanıldığının aksine son iki yüz yıla ait bir kavram değildir, gelişimi insanlık tarihle birlikte seyreder. Cilalı Taş devlerindeki balta da eğitimde kullanılan karatahta da bilgisayar da zamanının ileri teknolojisidir. Teknoloji en basit tanımıyla sorunların zorluk derecesine, teknik çözüm olasılıklarına ve ekonomik değerlerine uygun çözüm üretebilmek için bir bakış açısı bir yapı geliştirmektir. Teknoloji; insanı güçlendirmek, zaman zaman üstün kılmak için geliştirilecek aletler, teknikler ve yöntemler üzerinde durur. Teknoloji iletişim, güvenlik, üretim, sağlık ve tarım gibi çoğu alanda yaşam kalitesini arttırmakla birlikte; küresel ısınmayı, aşırı nüfus artışını, karbon salınımındaki ve ormanların tahribatındaki artışı tetikleyerek doğanın dengesinin bozulması dolayısıyla kıtlık ve su kaynaklarının tükenmesi gibi küresel sorunların da kaynağı durumundadır. Günümüzde bireyler yalnızca meslek yaşamlarında değil aynı zamanda günlük yaşamlarında da teknolojik değişimlerin etkisinde kalmaktadır. Bireylerin gün içerisinde gerek ev gerekse iş yaşamında çeşitli teknolojik sistem veya araçların ne zaman ve nasıl kullanılacağına karar vermesi gerekmektedir. Dolayısıyla bireylerin teknolojiyi anlaması, doğru kullanması ve yönetmesi önemlidir. Bu bağlamda teknoloji hakkında bilgi ve anlayış sahibi, teknoloji okuryazarı vatandaşların yetiştirilmesi gündeme gelmiştir (ITEA, 2007). Teknoloji okuryazarlığı; insanların amaçlarına en uygun araçları seçebilmelerini, ürünleri doğru bir biçimde kullanmalarını, ortaya çıkabilecek aksaklıklarla başa çıkabilmelerini ve teknolojinin kullanımı konusunda bilinçli kararlar alabilmelerini sağlar.

Teknoloji okuryazarlığı, teknolojinin doğasını, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi anlamayı, teknolojik tasarım süreçlerini kavramayı, içerisinde bulunduğumuz teknolojik dünya için ilgili yetenekleri geliştirmeyi ve kendine uygun olan, tasarlanmış, teknoloji alanlarını seçmeyi içerir.

Teknoloji okuryazarlığı; teknolojinin doğasını, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi anlamayı, teknolojik tasarım süreçlerini kavramayı, içerisinde bulunduğumuz teknolojik dünya için ilgili yetenekleri geliştirmeyi ve kendine uygun olan tasarlanmış, teknoloji alanlarını seçmeyi içerir.

Teknoloji okuryazarlığının teknolojinin doğasını anlama, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi anlama, tasarım süreçlerini anlama, teknoloji kullanma becerileri ve teknoloji seçebilme becerileri olmak üzere beş alt boyutu bulunmaktadır (ITEA, 2007).

1. Teknolojinin Doğasını Anlama
Teknolojinin doğasını anlama; teknolojinin faaliyet alanı ve özelliklerini, teknolojinin temel kavramlarını, teknolojiler arasındaki ilişkiler ve teknoloji ile diğer alanlar arasındaki bağlantıları bilmeyi gerektirir. Günümüzde teknoloji; pek çok insan içinbilgisayarlar, uçaklar, elektrikli ev aletlerinden öte bir şey ifade etmez fakat bugünün değişen dünyasını anlamlandırabilmek için teknoloji anlayışımızı geliştirmemiz gerekir. Basit anlamda teknoloji, insanın ihtiyaçlarını karşılayabilmek veya problemlerini çözebilmek için çevresindeki dünyayı nasıl değiştirdiğidir. Kendine güvenli bir barınma alanı inşa etmekten, yiyecek yetiştirmeye, kanser tedavisi için ilaç bulmaktan, afet yönetimine kadar çok çeşitli alanları kapsar. Teknoloji insanın bir ara kullanmadan yapamayacağı şeyleri yapmasına olanak verir.

Teknoloji, araç kullanmadan yapamayacağımız şeyler için tasarlama, geliştirme ve üretim sürecini kapsar. Ürettiğimiz bu araçlar, günlük hayatımızı şekillendirir. Teknoloji okuryazarı birey bu sürecin ve teknolojinin hayatımızı nasıl şekillendirdiğinin farkında olur. Tarih boyunca doğanın insan eli tarafından şekillendirilmesi değişik biçimlerde olmuştur. İnsanın şekillendirdiği dünyanın doğada yaşamdan nasıl farklılaştığını anladığımızda teknolojiyi de anlamaya başlarız. Örneğin; Taş Devri’nin teknolojisi bir baltayken günümüzde teknolojinin üretimi karmaşık bir süreçtir. Ürünlerin keşfi ve tasarımında yaygın olarak mühendisler çalışsa da üretim ve dağıtım süreçlerinde işçilerden, operatörlere, yöneticilerden satış elemanlarına kadar pek çok kişi çalışmaktadır. Teknolojinin kapsamını anlamanın ilk adımı yaşamımızın doğada yaşamdan nasıl farklılaştığının, hangi sorunlarımıza nasıl çözümler bulduğumuzun ve bu sorunların çözümünde hangi kolektif çalışmaların yer aldığının farkına varmaktır.

Teknolojinin temel kavramları; sistemler, kaynaklar, gereklilikler, optimizasyon ve fayda-maliyet dengesi, süreç ve kontrollerdir.

Sistem; düzenli bir biçimde birbirini etkileyen ve birbirine bağlı birimlerden, değişik bölümlerden oluşan ve genel bir plana göre kurulan, belirli bir sonuca ulaşmak için amaca yönelmiş bir bütündür. Sistem; bir amaç için birbiriyle madde, enerji veya bilgi alışverişinde bulunan elemanlar veya parçalardan oluşur. Örneğin; merkez bankasının ödeme sistemi, arabanın fen sistemi, işletim sistemi, havalandırma sistemi, yangın söndürme sistemi, afet yönetim sistemi, ürün paketleme sistemi. Sitemlerde parçalar birbirini ve bütün sistemi etkileyebilir. Mesela merkez bankasının ödeme sisteminde meydana gelen bir arıza tüm ekonomik sistemi etkileyebilir. Yangın söndürme sisteminde ortaya çıkan hata, tüm binanım işlemez hâle gelmesine neden olabilir.

Kaynaklar; tüm teknolojik etkinlikler için gereklidir. Kaynak; bir kurumun verimli bir şekilde işleyebilmesi için gerekli olan para, malzeme, eleman ve diğer varlıklara denir. Temel teknolojik kaynaklar; makineler, malzemeler (ahşap, taş, metal, kil, cam, kontrplak, deri, polimer, vs.), bilgi, enerji, sermaye, zaman ve insandır.

Gereklilikler; bir ürünün veya sistemin geliştirilmesine karşılaşılan her türlü değişkeni ve sınırlılığı ifade eder. Gereksinimler, güvenlik ihtiyaçlarını, bir fikrin gelişimini sınırlayacak fiziksel kanunları, mevcut kaynakları, kültürel normları ve kriterleri ve kısıtlamaları içerir.

Optimizasyon; bir ürünü, işlemi veya sistemi, en işlevsel, etkili veya olabildiğince mükemmele yakın olacak şekilde tasarlamak veya yapmak için kullanılan bir süreç veya metodolojidir. Yüzyıllardır şekli değişmeyen tekerleğin ve gemilerin tasarımı optimizasyonun başarılı örneklerindendir. İlk fikirden nihai ürün veya sisteme kadar sürecinin tamamı optimizasyon içermelidir.

Fayda-maliyet dengesi; bir değerin diğerine tercih edilmesi gereken durumlarda kullanılır. Örneğin, maksimum mukavemet elde etmek için ağırlığa bakılmaksızın en iyi malzemeyi seçme kararı, bir tasarımcının masraflardan ödün vermesini gerektirebilir.

Süreç; olguların ya da olayların belli bir taslağa uygun ve belli bir sonuca varacak biçimde düzenlenmesi ve art arda sıralanmasıdır. Bir şeyin yapılış, üretiliş biçimini oluşturan sürekli işlemler, eylemler dizisi olarak da tanımlanır. Örneğin; yönetim; işlerin etkili ve verimli bir şekilde yürümesini amaçlayan planlama, organizasyon ve kontrol etkinliklerini içeren bir süreçtir.

Kontroller; sistemlerin değişmesine neden olan bilgileri kullanan mekanizmalar ya da faaliyetlerdir. Mesela ev termostatı, oda sıcaklığını düzenlemek için kullanılan bir kontrol örneğidir. Geri bildirimin rolünü anlamak ya da bir sistemin çıktısını girdileri düzenlemek için kullanmak; sosyal, kültürel, teknik veya ekonomik herhangi bir sistemde kontrollerin nasıl çalıştığını tanımlamak adına önemlidir.

Teknolojinin doğasını anlamada gerekli diğer bir nokta da teknolojiler arasındaki ilişkiler ve teknoloji ile diğer alanlar arasındaki bağlantıları bilmektir. Teknoloji ürünleri her sahada kullanılmaktadır. Teknolojik süreçler sıklıkla yeni çalışma alanları ortaya çıkartmaktadır. Örneğin teleskop modern astronominin, video kamera da yeni bir sanat dalının doğmasına öncülük etmiştir. Bu ilişkinin tersi de doğrudur. Teknoloji hemen her alandan etkilenir. Alandaki ihtiyaçlar yeni teknolojileri ortaya çıkartır. Örneğin; artan dünya nüfusu için mevcut tarımsal alanları arttırma ihtiyacından dikey tarım uygulamaları doğmuştur. Teknoloji, diğer pek çok disiplin ile ilişkilidir. Örneğin; hava araçlarının uçmasını sağlayan aviyonik (uçak elektrik-elektroniği) teknolojileri, fizik ve matematik ile yakından ilgilidir. Elektrik-elektronik teknolojilerinin temeli olan dijital elektrik devresi tasarımı, felsefe alanındaki önermeler mantığının temel ilkelerini içerir. Kalp atışı, solunum durumu, kan basıncı gibi değerleri ve organların durumunu gözlemlememiz sağlayan sağlık teknolojileri, tıp ve biyolojinin yanı sıra matematik ve fizik alanları ile de yakından ilişkilidir.

2. Teknoloji ve Toplum Arasındaki İlişkiyi Anlama
Teknoloji okuryazarlığının ikinci adımı teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi anlamaktır. Bu bağlamda teknoloji okuryazarı bir birey; teknolojinin kültürel, sosyal, ekonomik ve politik etkilerini, teknolojinin çevreye etkilerini, teknolojinin geliştirilmesinde ve kullanılmasında toplumun rolünü ve teknolojinin tarihteki etkilerini anlayabilir.

Teknoloji, çoğunlukla toplumun ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Örneğin; İngiltere’deki ormanların çoğu yakacak olarak tüketildiği için yakacak olarak kömür ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Kömür madenlerindeki suyu boşaltmak için de buhar makinesi geliştirilmiştir. Daha sonra söz konusu buhar makinesinin icadı Sanayi Devrimi’ne öncülük etmiştir. Diğer taraftan teknoloji de hem toplumu hem çevreyi etkiler. Teknolojiye tarihin lokomotifi demek de mümkündür. Baskın teknoloji toplumu o kadar etkiler ki ilgili dönem genellikle söz konusu teknolojisinin adıyla anılır; Taş Çağı, Bronz Çağı, Demir Çağı, Endüstriyel Çağ, Bilgi Çağı vb. Taş ve madenlerle başlayan teknolojinin tarihte tetiklediği üç ana toplumsal dönüşüm noktası vardır. İnsanlar tarım yapabilecek teknolojik gelişmişlik düzeyine geldiğinde tarım toplumuna, sanayileşerek teknoloji elde ettiklerinde sanayi toplumuna ve bilgi iletişim teknolojilerinin ortaya çıkışıyla bilgi toplumu sürecine geçilmiştir. Teknoloji okuryazarı bireyin bu süreçleri bilmesi teknolojinin toplumlar üzerindeki etkisini anlayabilmesi adına önemlidir.

Teknolojilerin toplum üzerinde istenen veya istenmeyen sosyal, kültürel, ekonomik ve politik etkileri olabilir. Örneğin; ilaç sanayisindeki gelişmeler insanların daha uzun süre sağlıklı bir hayat yaşamasını sağlar. Şehirlerin su ve kanalizasyon şebekeleri, toplu taşıma araçları; yaşam kalitesini arttıran teknolojilerdir. Telefon, televizyon ve bilgisayar bilgiye erişimi kolaylaştıran araçlardır. Bunlar, toplum tarafından talep edilen teknolojik fayda ve etkileridir. Teknolojinin istenmeyen etkileri ise toplumsal ya da bireysel düzeyde olabilir. İstenmeyen toplumsal etkiler, genellikle bir grup insanın dünyanın kaynaklarının büyük bir kısmını kontrol etmesine olanak sağlayarak eşitsizliğe neden olmasıyla ilgilidir.

İstenmeyen bireysel etkiler ise kullanılan teknolojilerin yan etkileri ile alakalıdır. Örneğin; cep telefonunun yaydığı radyasyon beyin için zararlıdır. Bilgisayar ekranına sürekli maruz kalmak gözlerde hasara neden olur. Endüstriyel beyaz şekeri tüketmek diyabet hastalığını tetikler.

Teknolojinin toplum, ekonomi, politika ve kültür üzerindeki etkilerini anlamak için teknoloji kullanımının yarar ve zararlarının farkında olmak ve ona göre karar almak gerekir. Örneğin; serinlemek için klima kullanmak iyidir fakat klimanın aşırı kullanımı aşırı elektrik tüketimine, aşırı elektrik tüketimi daha fazla baraj yapımına, daha fazla baraj yapımı ekolojik dengenin bozulmasına, ekolojik dengenin bozulması o bölgedeki tarım faaliyetlerinin durmasına, bu da uzun vadede kıtlık ve açlığa neden olabilir. Herhangi bir teknoloji, sera gazının ozon tabakasının delinmesine neden olması gibi, geliştirme aşamasında öngörülemeyen etkilere de sahip olabilir.

Teknolojiler insan hayatına refah getirse de beraberinde etik sorunları da getirebilmektedir. Örneğin, süt ürünlerinin insana faydasından dolayı büyük süt üretim tesisleri ve bu tesisler için çeşitli teknolojiler üretilmiştir. İnsan açısında bu bir gelişme olsa da hayvan hakları açısından durum hiç doğru ve etik değildir. Söz konusu süt üretim tesislerinde bir inek sadece doğurduğunda süt verdiği için mütemadiyen hamile bırakılmakta, yavrusu doğar doğmaz alınıp mezbahaya yollanmaktadır. Süt bitince inek, tekrar döllenmektedir. Bu döngü 4-5 yıl içinde inek her anlamda tükenene ve mezbahaya yollanana dek devam etmektedir. İnsanlar bu teknolojik tesislerde hayvanlara makine gibi davranmaktadır. Hayvanlar makine değildir, duyguları olan varlıklardır. Bilimsel araştırmalar, kuşların ve tüm memelilerin bir bilinci olduğunu; acı, öfke, sevgi ve keyfi hissedebildiklerini kanıtlamıştır. Hayvanın hayatı dar bir kafesin içinde, hareket etmeden ve sürekli antibiyotikler verilerek geçmektedir. Devamlı yavrusundan ayrılmaktadır. İnek açısından durumun çok acı verici olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda söz konusu teknolojinin kullanımı insan açısından faydalı fakat etik değildir. Silah teknolojisi, silah üretimi ve insanların silahlanması, bilgi iletişim teknolojileri ile insanların her hareketinin izlenebilmesi ve kayıt altında tutulabilmesi teknolojiyle gelen etik tartışmaların diğer örneklerindendir.

Teknoloji kullanımının çevreye etkileri de olumlu ya da olumsuz olabilir. Teknoloji nehirleri temizleyebileceği gibi kirletebilir de. Teknolojinin olumsuz çevresel ektilerinin başında neden olduğu su, toprak, hava, besin ve ses kirliliğinin yanı sıra radyoaktif ve elektromanyetik kirlenme yer almaktadır. Söz konusu kirliliklerin başlıca nedenleri; evsel atıklar, endüstriyel atıklar, şehirleşme, ulaşım araçlarının üretimi ve kullanımının artması, tarım ilaçları ve gübreleme, termik ve nükleer santraller, sanayi kuruluşları, vericiler, baz istasyonları, elektrik nakil hatları, elektrikli ve elektronik cihazların yaydığı dalgalardır. Teknolojinin çevreye verdiği zararların azaltılabilmesi için atıkların geri dönüştürülmesi, güneş ve biokütle enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması gerekmektedir.

Teknolojinin kendisi ne iyi ne kötüdür, kullanım şekline göre farklı etkiler yaratır. Teknoloji ile ilgili bir karara alınacağı zaman doğuracağı istenen, istenmeyen ve öngörülemeyen sosyal, kültürel, politik, ekonomik ve çevresel etkiler iyi hesaplanmalıdır. Teknoloji okuryazarı birey bu etkilerin farkında olarak gerek kullanım gerek üretim bağlamında karar verme süreçlerinde gözün önünde bulunduracak temel birikime sahiptir.

3. Tasarım Süreçlerini Anlama
Teknoloji okuryazarlığının üçüncü boyutu tasarım süreçlerini anlamaktır. Bu bağlamda teknoloji okuryazarı bir birey; teknolojik tasarımın niteliklerini, mühendislik tasarımını, problem çözme süreçlerinde arıza ya da sorun giderme, araştırma ve geliştirme, buluş ve yenilik ve deney yapmanın rolünü bilmeyi anlayabilir.

Tasarım süreci, girdileri çıktı hâline getiren veya fikirleri tamamlanmış ürün ve sistemlere dönüştüren bir sistemdir. Tasarım, birçokları tarafından teknolojik gelişmenin temel problem çözme süreci olarak görülür. Tasarım da problem çöme türlerinden biri olsa da tüm teknolojik problemler tasarım problemi değildir. Teknoloji; arıza giderme, araştırma ve geliştirme, icat ve yenilik ve deneyler de dâhil olmak üzere birçok başka tür sorunları ve bunları çözmeye yönelik farklı yaklaşımları da içerir. Teknolojide tasarım, sanatta tasarımdan oldukça farklıdır. Teknoloji tasarımcıları, insan ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılamak için gereksinimler çerçevesinde çalışırlarken sanatçılar zihinsel imgelerini ve fikirlerini az sayıda kısıtlama ile sergiler. Sanatçılar, genellikle teknoloji tasarımcıları gibi ürün ve sistem kısıtlamalarına maruz kalmazlar.

Teknolojik tasarım, kendine has belirleyici ve ayırt edici özellikleri olan bir süreçtir. Amaçlıdır, belirli gereksinimler üzerine kuruludur, sistematiktir, tekrarlanır; yaratıcıdır ve olası pek çok çözüm yolu ortaya koyar. Teknolojik tasarımın bu temel nitelikleri, ilkel çakmak taşı bıçaklardan sofistike bilgisayar çiplerine kadar, herhangi bir ürünün veya sistemin tasarımında ve geliştirilmesinde geçerlidir. Teknolojik tasarım amaçlıdır çünkü hedefi arzu edilen birtakım işlevleri yerine getirebilecek yeni bir ürün ya da bir sistem geliştirmektedir. Teknolojik tasarımlar, daima çeşitli sınırlılıklar içerisinde belirli ölçüt ve koşullara göre gerçekleştirilir. En önemli koşul verimliliktir. Tasarlanan şeye bağlı olarak yer, malzeme, zaman, para gibi sınırlılıklar da ortaya çıkabilir. Teknolojik tasarım, sistematiktir. Çünkü bir problemi çözmek için pek çok değişik yol olabilir, tasarımcının sonsuz sayıda olasılıktan amaca hizmet etmeyenleri sistematik bir şekilde elemesi gerekir. Zaman içerisinde denenmiş kurallar ve tasarım ilkelerinden oluşan sistematik bir yaklaşım elde eder. Teknolojik tasarım doğrusal değil, yinelemeli bir süreçtir. Yap, test et, tekrar yap süreci, tasarımcıların farklı seçenekleri uygulayarak keşfetmelerine, bağımsız karar vericiler hâline gelmelerine ve bir soruna birden fazla çözüm öngörmelerine olanak tanıyan tekrar eden veya tekrarlanan bir süreçtir. Teknolojik tasarım kaçınılmaz olarak insanın yaratıcı düşünmesini gerektirir. Gereksinimler ya da sınırlılıklar ne kadar kesin olursa olsun, her zaman mevcut probleminin çözümüne yönelik seçenekler, yeni bir fikir veya yeni bir yaklaşımın odağı vardır. Son olarak bir tasarım problemi için olası pek çok çözüm vardır. Bir durum için en iyi çözüm, diğerine uygun çözüm olmayabilir. Sorun çözücü birçok farklı çözüme bakmalı ve hangi koşullarda hangisinin en iyi olduğunu belirlemelidir.

Mühendislik tasarımı, teknolojik tasarım süreçlerinin biraz daha daraltılmış ve özelleşmiş hâlidir. Mühendislik yaklaşımı elde edilen ürünün işlevselliği, güvenilirliği, üretilebilirliği, rekabet gücü, kullanılabilirliği, toplam maliyeti ve pazarlanabilirliğini de dikkate alınır. Üretilmesi mümkün olmayan ya da seri üretim maliyetlerini ticari olarak karşılayamayan tasarımlar fikir aşamasında kalır ve bu tasarımlar hayata geçirilemez. Ayrıca güvenilirlik testlerinden ve uluslararası standartlardan bağımsız gerçekleştirilen tasarımlar endüstride karşılığını bulamaz.

Teknolojik süreçlerde tek problem çözme yöntemi tasarım yaklaşımı değildir. Problem çözme süreçlerinde arıza ya da sorun giderme, araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), buluş ve yenilik ve deney yapma da kullanılır. Arıza ya da sorun giderme, bir şeyin düzgün çalışması için neden çalışmadığını bulmanın bir yoludur. Arızanın nedenini bulmak için sistematik ve mantıksal bir sıra izlenir. Sıklıkla sorun; hasarlı bir kablo, yanmış sigorta veya eskimiş bir anahtar gibi kolay tespit edilebilen bir nedenden kaynaklanır. Ar-Ge, buluşlar ve yeniliklerin araştırılıp rafine edildiği, hedefe yönelik bir süreçtir. Ar-Ge, bir tasarım çalışmadan önce çözülmesi gereken bilinmeyen soruların cevaplarını araştırır. Pazar için hazırlanan ürünler ve sistemler hemen hemen her zaman kapsamlı bir Ar-Ge sürecinden geçmeli ve kapsamlı uzmanlığa sahip ekipler tarafından değerlendirilmelidir. Buluş ve yenilik (inovasyon), fikirleri gerçekleştirmenin yaratıcı yollarıdır. Teknoloji, buluşla başlar ve yenilik yoluyla geliştirilir. Buluş, var olmayan yeni bir ürün veya sistem ortaya konmasıdır; yenilik (inovasyon) ise hâlihazırda var olan şeyleri değiştirmektir. Bilimde yaygın olan deney süreci teknolojik problemleri çözmek için de kullanılabilir. Genellikle, deneme, kontrollü koşullar altında bir şeyi iyileştirmek veya değiştirmek için test etmeyi içerir. Örneğin, aletler yapmadan kullanılabilecek olası metallerin sertlik testlerini yapmak gerekir. İstenilen bir standardın karşılandığından emin olmak için kalite kontrolü amacıyla deneyler kullanılır.

4. Teknoloji Kullanma Becerileri
Teknoloji kullanma becerileri; tasarım yöntemini uygulayabilmeyi, ürünleri ve sistemleri kullanmayı, ürünlerin ve sistemlerin etkisini değerlendirmeyi kapsar.

Yukarıda teknolojik tasarımın özelliklerini; amaçlı, belirli gereksinimler üzerine kurulu, sistematik, tekrarlı; yaratıcı ve olası pek çok çözüm yolu ortaya koyan şeklinde sıraladık. Teknoloji okuryazarı birey teknolojik tasarım yöntemini uygulayabilir. Bu bağlamda çözmek istediği problem üzerinde bilgi toplar, gereksinim ve ilgili ihtiyaçları ortaya koyar, çeşitli çözümler üretebilir, sonra bu çözümleri test edip değerlendirebilir, ardından ortaya koyduğu tasarım sonucunu geliştirebilir.

Günümüzde herkes araba, bilgisayar, telefon veya televizyon gibi teknolojik aletleri kullanmaktadır. Ancak herkes bu aletleri güvenli ve etkin bir şekilde kullanamamaktadır. Bireyler, özellikle bir teknoloji yerini yenisine bıraktığında yeni teknolojiye uyumda zorluk yaşamaktadır. Teknolojik açıdan okuryazar olan bir kişi, her teknolojiyi nasıl emniyetli ve etkili bir şekilde kullanacağını bilmese de gerektiğinde belirli bir teknolojik ürünü veya sistemi kullanmayı rahatlıkla öğrenebilir, güvenli ve etkin bir şekilde kullanabilir.

Teknoloji okuryazarı birey, ürünlerin ve sistemlerin etkisini değerlendirebilir. Sunulan belirli bir ürün ya da sistem hakkında gerekirse veri toplama araçları geliştirerek bilgi toplayabilir, bu bilgileri sentezleyebilir, eğilimleri analiz edebilir ve olumlu ya da olumsuz etkileri hakkında sonuç çıkarabilir. Bu süreçte tekrarlanan testler, geçmiş tecrübelerden yararlanma, olası sonuçların öngörülmesi, senaryoların modellenmesi ve geliştirilmesi ile fayda ve risklerin belirlenmesi gibi çeşitli teknikler kullanabilir.

5. Teknoloji Seçebilme Becerileri
İnsanlar üç dünyada yaşarlar; doğal dünya, sosyal dünya ve tasarlanmış dünya. Doğal dünya; bitkiler ve hayvanlar, toprak, hava, su veya ateşten gibi insanın müdahalesiyle ya da icadıyla oluşmayan kendiliğinden var olan şeylerden oluşur. Sosyal dünya; gelenekler, kültürler, politik sistemler, hukuk sistemleri, ekonomiler, dinler gibi insanların birbirleriyle olan etkileşimlerini ve ilişkilerini yönetmek için geliştirdikleri sistemlerden oluşur. Tasarlanan dünya ise insanların doğal dünyaya kendi ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılamak için yaptıkları tüm değişiklikler ve müdahalelerden oluşur. Adından da anlaşılacağı üzere, tasarlanan dünya kaynakların -malzemelerin, aletlerin ve makinelerin, kişilerin, bilginin, enerjinin, sermayenin ve zamanın- ürün ve sistemlere dönüştürülmesini sağlayan bir tasarım sürecinin ürünüdür. Tasarlanmış dünyada bireyler günlük hayatlarının bir parçası olarak pek çok teknoloji arasından seçimler yapmak durumda kalmaktadır. Söz konusu teknolojileri sağlık teknolojileri, tarım ve ilgili bioteknolojiler, enerji ve güç teknolojileri, bilgi ve iletişim teknolojileri, ulaşım teknolojileri, üretim teknolojileri ve yapı teknolojileri şeklinde sınıflamak mümkündür.

Sağlık teknolojileri; ilaçlar, aşılar, yapay organlar, sert ve yumuşak doku protezleri, teşhis ve tedavi amaçlı tıbbi cihazları kapsamaktadır. Tarım ve ilgili bioteknolojiler, hayvan ve bitki yetiştirme ile ilgili araç, gereç ve cihazı içermektedir. Enerji ve güç teknolojilerine, elektrik enerjisi, güneş, rüzgâr, dalga, hidrojen, atom ve kömür enerjisi gibi enerji üretimi için kullanılan teknolojiler örnek olarak verilebilir. Bilginin toplanmasını, işlemesini, depolanmasını, ağlar aracılığı ile bir yerden bir yere iletilmesini sağlayan teknolojilere bilgi ve iletişim teknolojileri denir. Ulaşım teknolojileri; kara, hava ve deniz taşımacılığında kullanılan araba, tren, gemi, uçak gibi araçlar ulaşım teknolojilerini oluşturmaktadır. Fabrikasyon sürecinde yer alan her türlü makine ve otomasyon sistemi üretim teknolojilerini oluşturmaktadır. Yapı teknolojileri ise inşaat sektöründe kullanılan teknolojilerdir.

Teknoloji okuryazarı, birey bu teknolojiler ile ilgili sağlıklı seçimler yapabilecek genel bilgi birikimine ve beceriye sahiptir.

Medya Okuryazarlığı

Medya kelimesi, “ortam, çevre ya da araç” anlamına gelmektedir. Türkçeye İngilizce “medium” kelimesinin çoğulu olan “media” kelimesinden geçmiştir. Medya, kişilere veya kitlelere ulaşmak için kullanılan her türden sözlü, yazılı, basılı, görsel metin ve imgeleri içeren geniş bir iletişim araçları yelpazesini ifade etmektedir. Kitaplar, gazeteler, dergiler, broşürler, billboardlar, radyo, film, televizyon ve İnternet en yaygın medya örneklerindendir. Medyanın amacı hedef kitlesine bir mesaj iletmektir. Bu bağlamda medyadaki tüm mesajlar kurgulanır. Diğer bir ifadeyle medya gerçekliği kurgular. Gerçekliğin kurgulanıyor olması yalan söylemek anlamında düşünülmemelidir. Medya bizlere dünyanın saydam bir görüntüsünü değil, onun kurgusal bir versiyonunu sunar. Medyanın hedef kitlesini oluşturan izleyiciler ise medyanın mesajlarında sunduğu anlamları kendilerine göre değerlendirip alır ve yorumlar. Medyanın, ticari bir yanı vardır; mesajları, ideolojiktir ve değer yargıları içerir.

Medya Okuryazarlığı; değişik yapıdaki medya mesajlarına ulaşma, mesajları analiz etme, değerlendirme ve medya mesajı oluşturup kullanabilme becerisi olarak tanımlanmaktadır (Aufderheide, 2001).

Medya okuryazarı olmayı gerektiren en önemli neden medyanın mesajlarında gerçekliği genellikle egemen iktidar yapılarına göre kurguluyor olmasıdır. Egemen iktidar, kendi gücünün devamlılığının garantisi olan statükonun korunması için, kurgusal bir gerçeklik yaratır ve bu gerçekliği egemen bir söyleme dönüştürür. Egemen söylemi ise medya araçları ile kitlelere ulaştırır ve medya da bu söylemi insanların bilinçlerinde yer edecek şekilde pekiştirir. Medyanın toplumsal ve siyasal etkileri olmasından dolayı medya okuryazarlığının önemi, yurttaşlık ve demokrasi anlayışı açısından ihtiyaç duyulan eleştirelliğin geliştirilmesine sağlayacağı katkıdan kaynaklanmaktadır.

Medya okuryazarlığı kavramı 1960’larda gündeme gelmeye başlamıştır. UNESCO’nun 1982 yılında yayımladığı Medya Eğitimi Bildirgesi ile uluslararası nitelik kazanmıştır. Söz konusu bildirgede medya metinlerini kullananlar arasında eleştirelliğin geliştirilmesinde; aileler, eğitimciler, medya çalışanları ve yöneticilerinin belli bir sorumluluğu olduğu ifade edilmektedir. Bildiride, karar vericilere çağrıda bulunulmakta ve medya kullanıcıları arasında eleştirelliğin gelişmesini sağlayacak bilgi, beceri ve tutumları geliştirmek amacıyla, okul öncesinden üniversite düzlemine ve yetişkin eğitimine kadar geniş medya eğitim programları başlatmaları ve desteklemeleri istenmektedir. Bildiride, programlarda öğrencilere medya analizi yapabilme, medya mesajlarını yorumlayabilme, medya mesajı oluşturabilme, medya araçları kullanarak mesajları iletebilme ve paylaşabilme becerilerin kazandırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda medyaya dair kavrayışlarını artırmak için eğitimcilere yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi gerektiğinin, bu alandaki araştırma ve geliştirme etkinliklerinin özendirilmesinin önemi vurgulanmaktadır. Uluslararası iş birliklerinde destek çağrısı yapılmaktadır. Bu girişimin ardından bireylere medya okuryazarlığı yeterliliklerinin kazandırılması üzerine çalışmalar uluslararası iş birliklerini de içine alarak ve artarak devam etmiştir.

Medya okuryazarlığının temel gayreti, bireylere medya iletilerini çözümleyebilme becerisi kazandırmaktır. Bu bakımdan medya okuryazarlığı eğitimlerinin odaklandığı noktalar; medya iletilerinin inşa edildiği, bu iletilerin ekonomik, toplumsal, tarihsel ve estetik bağlamlarda üretildiği, medya iletilerinin anlamlandırma sürecinde okur, metin ve kültür arasındaki etkileşimin rol oynadığı, medyanın çeşitli dile ve simge sistemlerine sahip olduğu ve medya temsillerinin insanların toplumsal gerçekliği anlamlandırmalarında önemli bir rol oynadığıdır.

Medya okuryazarlığının temel kavramları; üretim, dil, temsiliyet ve hedef kitledir (Tan, 2015). “Üretim”, medya içeriklerinin bilinçli olarak üretildiğine dair farkındalıkla ilgilidir. Dil, kurgulanmış medya mesajlarındaki alamın nasıl oldurulduğuna dair bilinci ifade eder. Temsiliyet, medyada gördüklerimizin gerçekliğin kendisini değil, yeniden üretilmiş biçimi olduğunu vurgular. Hedef kitle, medyanın etkilemek istediği izleyici grubunu ifade eder.

Üretim sürecinin analizi için teknolojisini, uzmanlarını endüstrisini, medyalar arasındaki bağlantıları, yasal düzenlemelerini, dağıtımını, kime yer verdiğini incelmek gerekir. Teknoloji bağlamında “Medya içeriklerinin üretimi ve dağıtımı hangi teknolojiler ile yapılır?” sorusunu cevaplamak gerekir. Uzmanlarını incelememek için “Medya içerikleri kimler tarafından üretilir? Kim, ne yapar ve birlikte nasıl çalışırlar?” sorularına odaklanılır. Endüstrisini anlamak için “Medyayı satan ve satın alan şirketlerin sahipleri kimlerdir ve nasıl kâr ederler?” sorusunu cevaplamak gerekir. “Şirketler aynı ürünleri farklı mecralarda nasıl satarlar?” soru medyalar arasındaki bağlantıyı bulmamamıza yardımcı olur. Medya düzenlemeleri, “Medyanın üretim ve dağıtımını kim denetler? Bu konuda yasal düzenlemeler var mıdır ve varsa ne kadar etkilidir?” sorularıyla incelenir. “İçerikler kitlelere nasıl ulaşırlar? İzleyicinin seçim ve denetim gücü var mıdır?” soruları dağıtım sürecini analiz etmek için sorulan sorulardır. “Medyada kimlerin sesi duyulmaktadır? Kimler, neden dışlanır?” sorularıyla da medyada kimlerin yer aldığı tespit edilir.

Medyada kullanılan dilin analizi için anlamı oluşturmada dilin nasıl kullanıldığına, dil kullanımındaki kurallara, kodlara, kuralları içerik türlerine göre nasıl değiştiğine, imge, ses ve sözcüklerin nasıl birleştirildiği ve kullanılan teknolojinin anlamı nasıl etkilediğine odaklanılır. Bir medya iletisindeki anlamı keşfetmek için “Medya düşünce ve anlamları ifade etmek için farklı biçemlerdeki dili nasıl kullanır?” sorusu, kuralları bulabilmek için “Dilin bu kullanım biçimleri nasıl genel kabul görür hâle gelir?” sorusunu sormak gerekir. Kodları anlamak için “Bu kurallar nasıl belirlenir? Çiğnendiklerinde ne olur?” sorularına odaklanılır. “Kurallar farklı türlerde – haberler veya korku - nasıl kullanılır?” sorusuyla dilin içerik türlerine göre nasıl değiştiği çalışılır. “Anlatım dilinde yapılan seçimlerin – belli bir tür kamera çekimi gibi - ne tür etkileri bulunmaktadır?”, “İmge, ses ve sözcüklerin bileşimi veya sıralanması yoluyla anlam nasıl oluşturulur?” ve “Teknolojiler, yaratılabilecek anlamları nasıl etkileyebilirler?” soruları ile de dilde yapılan seçimler, kullanılan bileşimler ve teknolojiler çalışılır.

Temsiliyet; gerçekçilik, doğruları söylemek, varlık ve yokluk, nesnellik, sınıflaştırma, yorumlama ve etki kavramları üzerinden incelenir. Gerçekçilik için “Bu içerik gerçekçi mi?” sorusu; doğruların söylenip söylenmediğini araştırmak için “Medya dünyaya ilişkin doğruları söylediğini nasıl iddia eder?” soruları cevaplanmaya çalışılır. Varlık ve yokluk, “Medya dünyasına neler dâhil edilir ve bu dünyadan neler dışlanır? Kim konulur ve kim suskunlaştırılır?” sorularına yanıt arar. Nesnellik, “Medya içerikleri dünya hakkında belli görüşleri mi destekler? Ahlaki ve siyasal değerleri kullanırlar mı?” sorularını sorar. “ Medya belli sosyal grupları nasıl sunar ve bu sunumlar gerçekçi midir?” sorusuyla medyanın sınıflaştırmadaki rolü araştırılır.

“Neden izleyiciler bazı sunumları doğru olarak kabul ederken diğerlerini yanlış olarak görüp reddeder?” sorusu temsiliyetin yorumlama boyutunu araştırır. “Medya sunumları belli sosyal gruplar ve konulara ilişkin görüşlerimizi nasıl etkiler?” sorusu ile de medyadaki temsiliyetin etkileri araştırılır.

Hedef kitle; hedef almak, hitap, dağıtım, kullanım, anlam, haz ve sosyal farklılıklar kavramları üzerinden incelenir. Bu bağlamda “Medya belli grupları nasıl hedef alır?”, “Medya izleyicilere nasıl hitap eder?”, “Medya izleyicilere nasıl ulaşır?”, “İzleyiciler gündelik yaşamlarında medyayı nasıl kullanır, kullanım alışkanlıkları nelerdir?”, “İzleyiciler medyayı nasıl yorumlar ve ne tür anlamlar çıkarırlar?, “İzleyiciler medyadan nasıl haz alırlar? Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmazlar?” ve “Cinsiyet, sosyal sınıf, yaş ve etnik altyapının izleyici davranışı üzerindeki etkisi nedir?” soruları çalışılır.

Yukarıda listelenen analiz süreçlerini izleyerek medya okuryazarı bireyin aşağıdaki soruları yanıtlayabilmesi beklenir: Bu bağlamda medya okuryazarı birey, medyanın bireyler ve toplum üzerindeki etkisinin farkındadır. Kitle iletişim sürecinin nasıl işlediği konusunda bir anlayışa sahiptir. Medya mesajlarını analiz etmek ve kıyaslamak için stratejiler geliştirebilir. Medyayı bir kültürü anlamak için bir kullanılabilecek bir araç olarak görür. Medya içeriklerinden daha fazla haz ve doyum sağlar.

Medya okuryazarlığı becerileri ise düşük ve yüksek seviye olmak üzere 2 grupta incelenir. Düşük seviye medya okuryazarlığı; medya ürünlerini tanıma, takip etme veya izlemeyi içerir.

Yüksek seviye medya okuryazarlığı ise medya ürünlerinden gelen mesajları yorumlayabilme, tartışabilme ve farklı türden medya araçları kullanarak mesajları iletebilme ve paylaşabilme becerilerini kapsar.

Web Okuryazarlığı

Web teknolojilerinin ve uygulamalarının gelişimiyle birlikte bilgisayar okuryazarlığı becerilerinden farklı olarak ağ ortamından yararlanmaya yönelik bazı becerileri ifade eden ağ okuryazarlığı kavramı önem kazanmıştır. İnternet okuryazarlığı ve ağ okuryazarlığı olarak da adlandırılan web okuryazarlığı; genel anlamda bilgi ağlarından bulunan bilgiyi tanımlama, erişme ve kullanma becerisidir. Bilgi kaynaklarına erişmek, var olan kaynakları kullanmak ve bunları sentezleyip değerlendirerek yeni bilgi kaynakları yaratmak amacıyla ağların kullanılmasıdır. Web okuryazarlığının gelişimi ağın gelişimde olduğu gibi ilk dönemlerinde ağda sunulan bilgi ve kaynaklara ulaşmak için “okuma”, Web 2.0 döneminde kullanıcıların ağa katılımıyla içeriği yapılandırabildikleri “yazma”, deneyimlerini paylaşabildikleri “katılım” ve bütün bunları kapsayıcı kavram olarak bilgi, beceri, alışkanlık ve karakter özelliklerini ifade eden “21. Yüzyıl Becerileri” şeklinde dört farklı başlık altında irdelenmektedir. Ağ okuryazarlığı, teknik beceriler ve bilgisayar okuryazarlığının ötesinde, İnternet’in iş birliğine dayanan ortamında bireylerin okuma, yazma ve etkin katılım gibi yöntemleri anlayabilme becerisini de içerir.

Bilgi Okuryazarlığı

Ortaya çıktığı 1970’lı yıllarda özellikle iş yaşamında gerekli olan problem çözme ve karar verme becerilerine odaklanan bilgi okuryazarlığının kapsamın zaman içinde başta eleştirel düşünme becerisi olmak üzere uyum sağlama, ekip çalışması yapabilme ve iletişim gibi diğer üst düzey düşünme becerilerini de içine almıştır. Özellikle 2000’li yıllardan sonra bilgi okuryazarlığı yaşamın tüm alanları ve diğer okuryazarlık becerileriyle ilişkilendirilmiştir.

ACRL tarafından oluşturulan yükseköğrenim için bilgi okuryazarlığı yeterlilik standartlarına göre ise bilgi okuryazarı bireylerin nitelikleri aşağıdaki şekilde sıralanmıştır (ACRL, 2000):

Gereksinim duydukları bilginin boyutunu ve yapısını belirlerler. Bu bağlamda bilgi okuryazarı birey, olası bilgi kaynaklarının farklı türlerini ve formatlarını tanımlar. Gereksinim duyduğu bilgiyi elde etmenin maliyetini ve yararlarını öngörebilir. Söz konusu maiyet ve faydaya göre bilgi gereksiniminin doğası ve boyutunu yeniden değerlendirir.

Gereksinim duydukları bilgiye etkin ve etkili olarak erişirler. Bilgi okuryazarı birey, gereksinim duyduğu bilgiye erişmek için en uygun araştırma yöntemlerini ve bilgi erişim sistemlerini seçebilir. Etkili biçimde tasarlanmış arama stratejileri oluşturabilir. Geliştirdiği stratejiyi uygulayabilir. İhtiyacı olan bilgiye erişebilir. Gerekliyse arama stratejilerini yeniden düzenler, bilgiyi ve onun ana kaynağını alır, kaydeder ve yönetir.

Bilgiyi ve bilgi kaynaklarını eleştirel olarak değerlendirirler ve seçmiş oldukları bilgiyi kendi bilgi tabanları ve değer sistemleri içerisinde birleştirirler. Bilgi okuryazarı birey, elde ettiği bilgiden çıkardığı temel düşünceleri özetleyebilir. Yeni kavramlar oluşturmak için temel düşünceleri sentezleyebilir. Yeni bilgiyi önceki bilgisi ile karşılaştırır. Farklı bireyler, konu uzmanları veya uygulamacılar ile görüşerek bilginin anlaşılmasını ve yorumlanmasını doğrulayabilir. Gerekli ise ilk başta belirlediği arama sorgusunu yeniler.

Bireysel veya bir grubun üyesi olarak özel bir amacın gerçekleştirilmesinde bilgiyi etkili bir biçimde kullanırlar. Bilgi okuryazarı birey, yeni ve önceki bilgiyi belli bir ürünün ya da performansın planlanması ve gerçekleştirilmesinde kullanabilir. Ürün ya da performansın gelişim sürecini gözden geçirir, ürünü ya da performansı diğer bireylere iletebilir.

Bilginin önündeki yasal, ekonomik ve sosyal sorunlarını bilirler ve bilgiyi etik ve yasalara uygun olarak kullanırlar. Bilgi okuryazarı birey, bilgi kaynaklarının erişim ve kullanımına yönelik yasalar, yönetmelikler, kurumsal politikalar ve protokolleri takip edebilir, ürünün ya da performansın iletilmesinde kullandığı bilgi kaynaklarını gösterir.